Nev Sağlık Grubu
EN
Sürekli mutluluk baskısı psikolojiyi zorluyor

“Sürekli mutlu olmaya çalışmak, insanın kendine yabancılaşmasına neden olabiliyor. Oysa her duygu yaşanmayı hak eder. İyi hissetmediğiniz anlar da yaşamın bir parçası ve içsel denge, bu duyguları kabul etmekle başlıyor” diyen Nev Sağlık Grubu Psikolog Helin Ezgi Deniz, konuyla ilgili açıklamalarda bulundu.

“Her duygunun bir anlamı var”

Deniz, “Duygularımız - ister neşe ister öfke ister utanç olsun - rastgele ortaya çıkmaz. Her biri bir mesaj taşır. Kaygı, bir belirsizliğin içinde olduğumuzu söyler. Öfke, çoğunlukla sınırlarımızın aşıldığına işaret eder. Üzüntü ise bir kaybı, vedayı ya da bir eksilmeyi fısıldar. Ama çoğumuz bu duyguları hemen ‘düzeltmeye’, ‘geçirmeye’ çalışırız. Sanki hissetmek, başlı başına bir bozuklukmuş gibi. Oysa iyi olmak demek, her zaman mutlu, huzurlu ya da dengede olmak demek değildir. İnsan olmak; inişli çıkışlı, çelişkili ve geçici hallerin içinde yol alabilmektir. Zaman zaman kaybolup sonra yeniden kendini bulabilmektir” dedi.

“Toksik iyimserlik: gülümse, geçer mi?”

Deniz, “Bu noktada bir kavramdan bahsetmek gerekiyor: Toksik iyimserlik. Yani her şeyin olumlu yanını görmeye çalışmak ve her duyguyu ‘çözmeye’ kalkmak. ‘Boş ver, üzülme’, ‘Olumlu düşün, geçer’, ‘Her şey bir sebeple olur’ gibi cümleler ilk bakışta destekleyici gibi görünse de aslında kişinin yaşadığı duyguyu geçersizleştirir. Bu da bireyi yalnızlaştırır. Çünkü insanın ihtiyacı olan şey çoğu zaman çözüm değil, anlaşılmaktır. Bir düşünün: En son kötü hissettiğinizde birinin sadece sizi dinlemesine, duygunuzu onaylamasına ne kadar ihtiyaç duydunuz?” dedi.

“Duygularla kalabilmek”

Deniz, “Terapide sıkça söylediğimiz bir şey vardır: Bir duyguyu yaşamadan dönüştüremezsiniz.

Yani öfkeyi bastırmak, kaygıyı yok saymak ya da üzüntüyü hemen geçirmeye çalışmak, yalnızca o duyguyu daha derinlere iter. Oysa o duyguyla kalabilmek - belki sadece bir beş dakika - onu tanımamıza, anlamlandırmamıza ve zamanla daha sağlıklı şekilde yönetmemize yardımcı olur. İşte bu farkındalık, asıl dönüşümün başladığı yerdir. Duygu regülasyonu, yani duygularımızı tanıyıp onlara uygun tepkiler verebilme becerisi, ruh sağlığının temel taşlarından biridir. Bu beceri doğuştan gelen bir yetenek değil; zamanla, deneyimle ve ilişkilerle gelişen bir süreçtir. Regülasyon demek; duyguları bastırmak ya da yok saymak değil, onların farkına varmak, neye ihtiyaç duyduğumuzu anlayarak kendimize iyi gelecek yolları seçebilmektir. Bazen bu, derin bir nefes almak olabilir; bazen bir arkadaşla konuşmak, bazen de sadece duygunun gelip geçmesine izin vermek…Herkesin duygularla kurduğu ilişki kendine özgüdür ve regülasyon, bu ilişkide kendimize şefkatle eşlik edebilmeyi öğrenmektir” ifadelerini kullandı.

“Her zaman mutlu olmak zorunda değilsiniz”

Deniz, “Yaşamın içinde zorluklar olacak. Hayal kırıklıkları, kayıplar, belirsizlikler… Ama bu, sizin hasta, yetersiz ya da bozuk olduğunuz anlamına gelmez. Bu, insan olduğunuz anlamına gelir. Psikolojik sağlamlık, hep güçlü kalmak değil; düştüğünüzde yeniden kalkabilme esnekliğidir. Ve çoğu zaman bu esneklik, duygularınızı bastırarak değil, onlara yer açarak gelişir. Kendinizi kötü hissettiğinizde bunu düzeltmek zorunda değilsiniz. Sadece orada ne olduğunu anlamaya çalışın. İşte o zaman, iyi olmak artık bir hedef değil; bir sonuç olur” açıklamalarında bulundu.